1 Metre Ne Kadar Olur? Siyasetin Ölçü Birimi Üzerine Bir Düşünce Denemesi
Bir siyaset bilimci olarak bazen en basit sorular en derin tartışmalara kapı aralar. “1 metre ne kadar olur?” sorusu, ilk bakışta fiziksel bir ölçü birimini sorguluyor gibi görünür. Ancak siyaset biliminin bakış açısından bu soru, güç ilişkileri, kurumsal otorite ve ideolojik düzenin sınırlarını ölçmeye dair bir metafor haline gelir. Ölçü, sadece uzunluk değil; iktidarın çizdiği bir sınır, bir düzen göstergesidir.
İktidarın Metresi: Kimin Ölçüsü Geçerlidir?
“Bir metre” dediğimiz şey, evrensel bir kabulün ürünüdür. Fakat bu kabulü kim belirlemiştir? İktidar burada devreye girer. Tıpkı siyasal sistemlerde olduğu gibi, neyin “ölçü” olacağına karar veren, gücü elinde tutandır. Devletin belirlediği yasalar, kurumların düzenlediği kurallar ve toplumun benimsediği değerler — hepsi bir tür “siyasal metre”dir.
Bir ülkenin özgürlüğünü, eşitliğini ya da adaletini nasıl ölçeriz? Demokrasi metreyle ölçülmez belki, ama onun da kendine özgü bir “ölçüm sistemi” vardır. Ve bu sistemin standartları, genellikle güç sahiplerinin çıkarlarına göre ayarlanır.
Kurumların Ölçüsü: Düzenin Metrikleri
Kurumlar, toplumsal yaşamın metreleri gibidir. Her biri bir ölçü birimi sunar: Adalet Bakanlığı adaletin; Merkez Bankası ekonominin; eğitim kurumları ise bilginin ölçüsünü belirler. Ancak bu ölçümler tarafsız mıdır? Yoksa ideolojik bir çerçeve içinde mi biçimlenirler?
Bir metre, Paris’teki bir çubuğun uzunluğuna göre tanımlanmıştır. Bu tanımın evrenselliği, aslında merkezi bir gücün kabulünü temsil eder. Aynı şekilde, modern devletin kurumları da kendi ölçülerini “evrensel doğrular” olarak topluma sunar. Oysa bu doğrular, iktidarların meşruiyet üretme araçlarıdır.
İdeoloji: Görünmez Cetvel
Toplumun zihinsel haritasını çizen şey, ideolojidir. O, tıpkı görünmez bir cetvel gibi davranır: neyin doğru, neyin yanlış; kimin değerli, kimin değersiz olduğuna dair ölçüler sunar.
Kapitalist bir düzen içinde başarı, para ve üretkenlikle ölçülür. Sosyalist bir sistemde ise emek ve dayanışma ön plandadır. Her ideoloji, kendi “metresini” yaratır. Bu noktada şu provokatif soruyu sormak gerekmez mi: “Toplumsal başarıyı ölçen metre, gerçekten adil mi?”
Vatandaşlık ve Ölçü: Eşitliğin Yanılsaması
Modern vatandaşlık anlayışı, herkesin yasalar önünde eşit olduğunu söyler. Fakat pratiğe baktığımızda bu “eşitlik metresi” çoğu zaman bozulmuştur. Ekonomik, kültürel ve cinsiyet temelli farklılıklar, bireylerin “ölçülme biçimini” belirler.
Kadınların siyasal katılımı hâlâ çoğu ülkede “eksik ölçülürken”, erkekler hâkim göstergeleri belirlemeye devam eder. Burada, erkeklerin stratejik ve güç odaklı bakışları ile kadınların demokratik katılım ve toplumsal etkileşim odaklı perspektifleri arasındaki fark belirgindir.
Erkek egemen siyaset, gücü merkezde toplar; kadın odaklı siyaset ise bu gücü dağıtmayı, paylaşmayı ve yeniden tanımlamayı önerir. Belki de yeni bir siyasal metreye ihtiyaç vardır — hem adaletin hem de katılımın eşit şekilde ölçüldüğü bir metreye.
Bir Metreyi Kim Ölçer? Gücün Sahibi Kimdir?
Bu sorunun cevabı, siyasal teorilerin kalbinde yatar. İktidar, sadece yasaları koyan ya da kurumları yöneten değildir. Aynı zamanda “ölçüyü koyan”dır. Hangi düşüncenin makul, hangi eylemin meşru, hangi talebin aşırı olduğunu belirleyen görünmez eldir.
Peki, vatandaş bu ölçümün neresindedir? Belki de asıl mesele, vatandaşın ölçülmek yerine ölçüyü tartışmaya başlamasıdır. “Bizim için 1 metre ne kadar olmalı?” sorusu, aslında “hangi ölçülerle yönetilmek istiyoruz?” sorusunun başka bir biçimidir.
Sonuç: Ölçüyü Yeniden Tanımlamak
“1 metre ne kadar olur?” sorusuna verilecek siyasal yanıt, sadece bir uzunluğu değil, bir düzeni tanımlar. Ölçü, toplumun kendini anlamlandırma biçimidir. Eğer ölçüyü değiştirmek istiyorsak, önce gücü, kurumları ve ideolojiyi sorgulamalıyız.
Belki de asıl devrim, yeni bir metre icat etmekte değil; mevcut metreyi kimlerin belirlediğini fark etmekte yatar. Çünkü ölçü değişirse, dünya da değişir.
#siyasetbilimi #iktidar #ideoloji #vatandaşlık #toplumsaldüzen