Memlekete Göç Para Yardımı Ne Kadar? Siyaset Biliminin Gözünden Devlet, Vatandaş ve İktidarın Yeni Dengesi
Bir siyaset bilimci için mesele, yalnızca ekonomik değil; iktidarın toplumsal örgütlenme biçimidir. “Memlekete göç para yardımı ne kadar?” sorusu yüzeyde bir rakam arayışı gibi görünse de, aslında devletin yurttaşına bakışını açığa çıkarır. Göç, ekonomik bir olgu olduğu kadar, politik bir jesttir de. Devletin verdiği veya vermediği her kuruş, bir güç ilişkisini, bir meşruiyet alanını temsil eder. Burada mesele “yardım miktarı” değil, bu yardımın ne tür bir ideolojik düzeni yeniden ürettiğidir.
Göç ve İktidar: Yardımın Ötesinde Bir Egemenlik Meselesi
Modern devlet, yardımı bir sosyal politika değil, bir kontrol mekanizması olarak kullanır. “Memlekete göç” yardımı, özellikle büyük şehirlerden kırsal alanlara geri dönüşleri teşvik eden bir politikanın parçasıysa, burada iktidarın stratejik bir yeniden yerleşim planı vardır. “Kimin nerede yaşadığı” sorusu, siyasal alanın en temel denetim araçlarından biridir. Bu bağlamda göç yardımı, yalnızca ekonomik değil; nüfus yönetimi anlamında da bir araçtır.
Foucault’nun “biyoiktidar” kavramı burada aydınlatıcıdır. Devlet, nüfusu yönetir, üretkenliği düzenler ve refahı denetler. Göç yardımı da bu biyopolitik düzenin bir parçasıdır — vatandaşın nerede, nasıl ve hangi koşullarda yaşayacağına dair örtük bir yönlendirmedir. Böylece “yardım”, bir hak değil, itaat ilişkisini yeniden üreten bir araç hâline gelir.
Kurumlar ve İdeoloji: Devletin Görünmeyen Elinden Toplumsal Denetime
Memlekete göç yardımının miktarı, ekonomik kapasitenin değil, ideolojik tercihin ürünüdür. Devlet, bu yardımlarla yalnızca yoksulluğu azaltmayı değil, toplumsal sadakati pekiştirmeyi de hedefler. Bu, klasik refah devletinden farklı olarak, “yardım alan” yurttaşın “minnet duyan” yurttaşa dönüştüğü bir modeldir.
Althusser’in “ideolojik aygıtlar” kuramı burada açıklayıcıdır. Yardımlar, yalnızca ekonomik değil, ideolojik aygıtlar olarak işler: televizyonlar, medya, sosyal yardımlaşma kurumları, hatta mahalle muhtarlıkları… Hepsi, vatandaş ile devlet arasında görünmez bir bağ kurar. Bu bağ, ekonomik destekten çok, siyasal sadakati üretir. Soru şu olmalıdır: Yardımı alan yurttaş, aynı zamanda devlete borçlu hissetmeye mi başlar?
Erkeklerin Güç Odaklı, Kadınların Katılım Odaklı Perspektifi
Toplumsal cinsiyet perspektifinden bakıldığında, göç yardımı siyasal davranış biçimlerini de etkiler. Erkekler, yardımı stratejik bir kaynak olarak görür — yeniden üretim araçlarına erişim, iş kurma, toprak alma gibi hedeflerle ilişkilendirir. Kadınlar ise yardımı, toplumsal etkileşim ve demokratik katılım aracı olarak yorumlar. Kadınlar için “yardım almak”, çoğu zaman kamusal alana dahil olmanın bir biçimidir: sosyal hizmet merkezine gitmek, muhtarlıkla görüşmek, dayanışma ağlarına katılmak…
Bu farklı bakış açıları, siyasal katılımın cinsiyet temelli farklılığını da ortaya koyar. Erkek, iktidarla pazarlık yapar; kadın, toplumla müzakere eder. Böylece memlekete göç yardımı, yalnızca ekonomik bir destek değil, aynı zamanda toplumsal rollerin yeniden inşasının alanı hâline gelir.
Vatandaşlık ve Hak İlişkisi: Yardım mı, Hak mı?
Demokratik bir düzende, yurttaşlık hakkı yardıma değil, eşitliğe dayanır. Ancak “yardım” politikaları, sıklıkla bu dengeyi bozar. Devletin verdiği her ekonomik destek, yurttaşın özneselliğini gölgeleyebilir. Yardım alan değil, hak sahibi yurttaş olmak, demokrasinin en temel göstergesidir. Fakat günümüz siyasetinde bu ayrım giderek bulanıklaşır.
Bu noktada şu soruları sormak gerekir:
— Devletin yardımı, vatandaşın onurunu koruyan bir destek midir, yoksa sadakati besleyen bir araç mı?
— Göç teşvikleri, adil bir refah paylaşımı mıdır, yoksa toplumsal mühendisliğin yeni biçimi mi?
— Yardım alan yurttaş, kendi geleceğini kurabilir mi, yoksa sadece planlanmış bir geleceğe mi katlanır?
İdeoloji ve Gerçeklik Arasında: Siyasetin Görünmeyen Ekonomisi
Memlekete göç para yardımı, görünürde bir refah politikasıdır; ama derininde iktidarın ideolojik stratejisidir. Devlet, ekonomik desteği kullanarak toplumsal bağlılığı güçlendirir. Bu durum, liberal demokrasilerin temel varsayımlarını da sorgulatır: Özgür birey mi yaratıyoruz, yoksa bağımlı yurttaş mı? Yardımın miktarını tartışmak yerine, yardımın anlamını tartışmak gerekir.
Bir siyaset bilimci için önemli olan, rakam değil, iktidarın nasıl işlediği sorusudur. Çünkü devlet, yardımı verirken yalnızca para dağıtmaz; düzeni, sadakati ve kimliği yeniden dağıtır.
Sonuç: Bir Soru, Bir Sistem, Bir Sessizlik
“Memlekete göç para yardımı ne kadar?” sorusu, aslında şu soruya dönüşmelidir: “Bu yardım, kimin için, hangi amaçla, hangi sessizlik karşılığında veriliyor?”
Gerçek siyaset, işte bu soruları sorma cesaretinde gizlidir. Çünkü iktidar, çoğu zaman cömertliğini değil, suskunluğunu yönetir.
Ve belki de asıl mesele, yardımın miktarı değil, onunla birlikte sessizleşen toplumdur.